25 Ekim 2010 Pazartesi

Birazda Futboldan Bahsedeyim.

Derbi 
        Futbolu sevdiğimi koyu Galatasaray taraftarı olduğumu söyleyerek başlayayım-gerçi bahsetmiştim-Koyu dedim fark ettiyseniz.Ciddiyim.Bu yüzdende dünkü maç hakkında düşüncelerimi belirtmem gerek hem önemli bir maçtı.Derbiydi.
        Maç izlemek için hazırlanmaya başladım bu sefer formamı giymedim 'Peşindeyiz' tişörtümü giydim bir nevi totem yaptım değişiklik yaparak.Hazırlanırken yine bütün marşları söyledim evde bağıra çağıra.Yine atkımı taktım yolda yürürken de devam ettim tezahüratlara. Tamam takımın içinde olduğu durumun farkındayım Fenerbahçe'yi on senedir Kadıköy'de yenemediğimizin de.Bir yanım umutlu bir yanım umutsuz yani.Olsun dedim yensek de yenilsek de.-Berabere bitti iyi mi?-
Başlarda klasik bir derbiydi yine biz süper oynuyorduk yine güzel şutlar çekiyor ama golü bulamıyorduk her zaman oynar gol atamaz olduğumuz için yine dedim saçma bir şekilde bir gol yeriz bir daha da toparlanamaz takım.Pino'nun şutları dediklerimi kanıtladı zaten.Ama o Yobo yok mu?Sarı lacivertlilerin yatıp kalkıp şükretmesi gereken oyuncuydu ayrıca kaleci Volkan da aynı şekilde.Bir ara 'Ellerin kopsun Volkan' dedim.Yine ciddiydim.
Sandığım kadar stresli bir derbi değildi yani renktaşlarım için ama bu sefer Fenerbahçe'nin ucuz kurtulduğunu orada burada gördüğüm biz yata yata izleriz maçı yok efendim 3 puan garanti diyenlerin maç arasında ellerini açıp dua ettiklerini görmek ciddi anlamda korkulacak bir futbol olduğunun göstergesiydi.Haftalar sonra takım gerçek bir takım gibi oynadı.Seyircinin desteği de yok sayılamaz tabi orada olan iki bin sarı kırmızılı taraftar için Saraçoğlu'nu susturup bizim tezahüratlarımızı dinlettikleri için ayrıca teşekkürler.Maçın nerede olduğunu bilmeyen bir insana dinletsen Ali Sami Yen sanacak kadar iyiydi.
         Aynı zamanda her zaman yapılan çirkinlikler ki bu konuda bir tek lacivertlilere konuşmuyorum her takım taraftarının arasından çıkan manyaklar olduğu gibi burada da vardı ve en dikkat çekeni şüphesiz ki; lazer tutan adam!Tam bir makaraydı lazer tutulan insanları çok göstermiştir kamera ama lazer tutan adamı göstermelerine ilk defa şahit oldum.Hele ki oyuncuya kaleciye lazer tutmasını anladım diyelim hani oyunu etkilensin motivasyonu bozulsun gözü geçici olarak göremesin falan da teknik direktöre lazer tutmak nedir arkadaşım neyin kafasını yaşıyorsun sen?Neyse..
        Kısacası Galatasaray taraftarı olarak maçın berabere bitmesine sevinmedim,evet yenilmediğimize sevindim ama yenemediğimize de üzüldüm çünkü gerçekten kazanabileceğimiz bir maçtı. Yıllar sonra bu düzeni bozmuş olmak fena  bir  adım sayılmaz. Duruma bakılacak olursa da diyeceğim şudur ki Fenerbahçe iki puan kaybettiği Galatasaray'ın 1 puan kazandığı maç olmuştur.Dilerim ki seneye daha iyi bir futbolla ve kırılan şansızlığımızla Kadıköy'den galip ayrılırız.O zamana kadar çenelerini kapattığımız Fenerbahçe taraftarları ve umutları tazelenen renkdaşlarım düşüncem şudur ki hiç bir şey olmasa da 'İyi ki derbiler var' ortak paydasında buluşabiliriz.Hayata renk katmak gerek.Sevgiler.


23 Ekim 2010 Cumartesi

Telepati

Gebze-Harem
Bundan bir kaç gün önce Harem otogarına gitmek için içinde bir kavanoz zeytin,mandalina,bir kaç elma,2 tane muz,küçük sütler,bir kaç giysi,1 paket bebek bisküvisi ve dondurma kabına konulmuş kalburabastı bulunan sırt çantam,elimde de bir poşet ve yandan asılan başka bir çanta ile birlikte minibüs beklemeye koyuldum.İlk gelen minibüs çok doluydu binmedim sonraki gelen daha boştu ama yine bana oturmak için yer yoktu minibüse binerken kollarımla kapının iki yanından tutup kendimi ileri itmeye çalışırken çantamın iyice ağırlaştığını beni geriye doğru çektiğini fark ettim bir hışımla attım kendimi minibüse şöför koltuğunun arkasına sırt çantamı çıkarıp bıraktım ayaklarımın yanına koyduğum eşyalarımla yolculuğuma başladım.
Tam eşyalarımı koyduğum yerin yanında benim yaşlarımda bir kız oturuyordu o kızı fark ettiğim andan sonra başladı her şey.Ya benim psikopat hayal gücümle ya da şansla bilemiyorum baya baya telepati kurdum ben bu kızla.Aramızda şu diyalog geçti.

ben     -Durağa kadar yürüdüm sırt çantam o kadar ağır ki!
O kız  -Evet belli çok bitkin görünüyorsun.
ben    -Farkındayım.Aslında oturmaya ne kadar ihtiyacım var bilemezsin.Çok yoruldum.
o kız  -Tamam ben de kalkıyordum zaten o zaman kalkar kalkmaz sen otur yoksa şu adam hemen yerime geçebilir.
ben   -Tamam o halde eş zamanlı olarak hareket edelim.
o kız  -Tamam

Aynen bu diyalog yaşandı aramızda sadece konuşarak olmadı ama gerçekten bunun olduğuna yemin edebilirim!Düşüncelerimizle anlaştık garip bir bağ kurduk.Kız ne anladı ne anlatmak istedi bilmiyorum belki alakası bile yok ama ben bakışlarımla bunları anlattım o bakışlarıyla bunları cevapladı.Hele ayaktaki yolcu adama bakıp tekrar bana bakması hadi ben kalkıyorum bak sen otur yoksa adam kapar demeye çalışması vallahi yaşadım ben bunu ya.Garip bir durumdu ama bazen oluyor sanırım böyle şeyler ve oturduktan sonra fark ettim ki tanımadığım kızları sevmiyor olmama rağmen o artık bana yardım eden az da olsa tanıdığım biriydi o kızı o an çok sevdim canım kız. Telepatiğimsin! Sevgiler..

18 Ekim 2010 Pazartesi

Seviyorum ve Nefret Ediyorum

İstanbul            
Daha köprüden geçerken deli gibi hissediyorum bu şehre olan hayranlığımı her gelişimde uzun uzun bakıyorum  iç geçiriyorum hoş bir duygu oluyor içimde değişik ama gülümseten bir şey.Bilirsiniz belki..
Hayranıyım ama hiç niyetim yok burada yaşlanmaya gizli bir ömür törpüsüymüş gibi geliyor. İnsanlar, trafik, kalabalık her şey potansiyel stres taşıyor.Sabah insanların yüzü beş karış iş çıkışı on karış.Herkes memnuniyetsiz bakışları atıyor etrafına çünkü burada yaşamanın yükü ağır,burada mesafeler hep uzun,yollar hep çekilmez insanlar hep sıkıntıda.Şehir adamı yutmaya çalışıyormuş gibi kimsenin umurunda olmadığını çok küçük ve güçsüz olduğunu vuruyor sanki yüzüne.Alabildiğine gösterişli,ışıklı,manzaralı.Sevgili gibi bir şey İstanbul.Hem çok sevip hem nefret ettiğin kopamadığın bir sevgili.
Doğup büyüdüğüm şehir diye böyle düşünüyorum belki ama uzaktan bakanlara da değişik cilveleri var bu kıtaları birleştiren tek şehrin.Fısıldayıp insanları buraya çağıran bir sesi var bence.Burada zaman geçer mutlaka geçer ama yaşamak zordur yaşıyorum diyemezsin öyle kolay kolay.Korkular belirler senin hayatını en basitinden park yeri bulamama korkusuyla gidemezsin bir yerlere,geç saatte çıkamazsın sapığı var manyağı var derler,bazen evinin camını açmak bile korkutur dışarıdaki gürültü yüzünden, hele devletle işin varsa kalabalık şehrin devlet daireleri de psikopattır saatlerini alır sonuç vermez bürokrasi kokusu sarmıştır duvarlarını.

Bunlara rağmen mükemmel bir yerdir İstanbul ama bir bakıp çıkacaksın hemen vede arayı sıkı tutacaksın. Arada bir boğaz kokusu alacaksın,çayını içeceksin adalara karşı,gezeceksin taksim sokaklarında,alışveriş merkezlerine gireceksin.Sonra döneceksin asıl yaşanılası memleketlere.Böyle olursa tadından yenmez zaten özlemler her zaman iyidir aşkı sıcak tutar :)

Kısacası ben yine geldim buralardayım ama döneceğim geri ve bir gün tümden geri döndüğümde de yeni planlar yapacağım başka bir yerde yaşamak için.Eğer burada yaşamam gerekirse de beni buraya bağlayacak ve saydığım sebepleri görmemi engelleyecek çok iyi sebeplerim olur umarım.-çok para veren iş yeri,çok sevilen sevgili falan- Neyse Ertesi gün gidiyorum bayramda gelip elini öpeceğim İstanbul'un ;) sevgiler..

13 Ekim 2010 Çarşamba

İnternet Olmasaydı?

Bu cümleyi duyduğunuz anda yutkunuyor yada durup düşündüğünüzde ‘cidden ya ne yapardık?’ diyorsanız..Olmuşsunuz siz olmuşsunuz!Yani internetin hayatımızda ki önemini anlamış ve bundan sonra her zaman ona ihtiyaç duyacağınızın farkındasınızdır.
Her zaman söylediğim gibi internet kavramına sonsuz saygı duyarım. Hatta bu saygı sınıfa öğretmen geldiğinde aya kalkılarak gösterilen saygıdan daha gerçek ve içtendir. Ayrıca Google diye bir arama motorunun varlığına da her daim şükredip onu icat edene sevgilerimle beraber teşekkürlerimi sunarım. Buradan da sunmuş olayım
En basitinden hala anlam veremediğim şeylerden biri ansiklopediler. Of onlar neydi öyle ya!24 cilt meydan larousse! (yazımına google dan baktım)Hepimizin evinde zamanında anne babamızın ayırdığı  en güzel köşede bir nevi kültür göstergesi olarak sergilenen ansiklopediler.Şimdi ne kadar anlamsız kaldı internet sayesinde.Zaten koskoca okul hayatımda toplasan 2 kere bakmışımdır o ansiklopedilere geri kalan zamanlarda da annem tozunu al dediği için dokunmuştum o harika bilgi birikimlerine.
Aslında sadece internet olarak bakmayın teknoloji büyük veli nimet. Böyle zamandan kazandıran aynı zamanda iş gücü ve paradan da tasarruf edeceğimiz her şey başımızın tacıdır. Kötü örnek olmayayım ama bedavadan mp3 indiriyoruz, film indiriyoruz sonra bir çok programı indirip kullanabiliyoruz. Yani insanların sınırsız ihtiyaçlarına bir şekilde olumlu karşılık veren bu güzel şey bizi dışarı çıkıp aramak zorunda olduğumuz alışveriş ürünlerine de bir tıkla kavuşturuyor.Sonra internet sayesinde artık sevgili olabilmek çok daha kolay! Arkadaş ortamında gördüğün birini facebookda aramayan kişinin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Bu facebook sayesinde ne gönüller bir oldu ne sevgililer kavuştu. Of ne acı günlermiş ya birini beğensen çaktırmadan bakabileceğin bir yer bile yok illa dillendirip başkalarının aranı yapmasını bekleyeceksin. Fena ki ne fena. Kendi işimi kendim görürüm de dedirtti  bu modemle hayat bulan çok fonksiyonlu araç daha ne olsun!
          Neyse diyeceğim internet olmasa bitmiştik! Ve bir gün internet küt denek gider ve dünyada hiç kimse internete bağlanamazsa işte o zaman: doğanın düzeni bozulur, bir damla internet için kavgalar edilir, internet bulmak için tekrardan coğrafi keşiflere başlanır, ekosistemde bozulmalar ozon da delinmeler görülür , dünya ekonomisi ve barışı çöker 3. Dünya savaşı çıkar. Ve sonunda insan ırkının sonu gelir. Aman tanrım. Bunun olmasını istemeyiz değil mi? Canım internet. Ps: i love you!



Küçük Ama Etkili Sırlar..yea!

Facebook da mesaj kutuma gelen mesaj sayısını görünce bir şeyler olduğunu anlamıştım. Gelen kutusunu tıkladığımda hepsinin kızlardan geldiğini ve aynı olduğunu gördüm bir tanesini açtım ve okudum. Daha önce de yapılan 'Meme kanserine dikkat çekme oyunu' yine hortlamıştı. Hayda… Önce ki seferde sütyen renklerimizi yazmamızı isteyen topluluk şimdi cüzdanımızı nereye koyduğumuzu yazmamızı istemiş ve bunun bir sır olduğunu erkeklere söylememizi belirtmişti. -Kızların küçük sırrı ay ne tatlı-Sonlara doğru yapılan açıklamalarda bu olayın ne kadar ciddi olduğu anlatılmaya çalışılmış en ince ayrıntısına kadar yapılması ve yapılmaması gerekenler belirtilmişti. –Meme kanserinin ciddi olduğu değil oyunun ne kadar ciddi olduğu anlatılmış-  ‘Ne kadar güçlüyüz görelim!’ Hurraaaa..!
Sonra ana sayfamdaki masanın üstüne, sandalye, yatağımın üstüne,komidine,ayakkabılığa tarzındaki durum iletilerini anlamaya başladım.Demek bu oyuna dahil olan insanlardı bunları yazanlar.Kimsenin düşüncesini yadırgamıyorum ufak tefek oyunlarla eğlenmek gayet insani bir şey bana göre de.Ancak bunu 'meme kanserine dikkat çekmek' için yapıldığına inanmak içimden gelmedi yani erkeklerle ne alakası olabilirdi ki?Onların anlamayacağı bir şeyler yapıp merak ettirmek bize ne şekilde bir aydınlanma sağlayabilir?Hala bilmiyorum.
Herkesi bu söyleyeceğime dahil etmiyorum tabi ki ama bazı ciğerini bildiklerim merak uyandırarak o bildirimler kısmında yanan kırmızı balonun üstündeki sayının artmasıyla mutlu oluyorlar. Ve bu mutluluklarını erkeklerin dikkatini çektiklerini bilerek sekize katlıyorlar.Hadi cüzdan neyse de o sütyen olayı neydi ya..Eşeğin aklına karpuz sokmanın ne anlamı var be hemcinsim?Neyse sonra erkeklerin iletileri de şekillenmeye başladı hemen anlamışlar olayı keko tarzlarıyla dalga geçtiler bir güzel.Onlarda ayrı bir alem zaten.Neyse bir süre sonra gelen mesajla bende eğlendim.’Yine olmadı yine başaramadık erkekler ne yapıp edip öğrendiler’ te allam...yorumlardaki muhabbetleri bazılarının söylemesini falan geçtim sevgilisinde şifresi olan tirilyon insan var bu ülkede erkek orda mesajları görünce çat tıklıyor sonra sen ortaya çıktı diye üzül..e mutlaka çıkar zaten de bu kadar kısa sürede olması?Ne kattı ki şimdi bize.O mesajdan sonra bana yine ilk gelen mesaj tekrar geldi daha birilerinin haberi bile olamamış yani
J hey alam..Ayrıca o öğrenildi diye kahrolun mesajın devamında ‘bu sefer daha başka bir şey yapacağız’ diyor.Başka bir direktif daha yani.  ulen hani meme kanseriyle bilinçleneceydik? Bari birkaç şey belirtin işte her yıl şunca kişi kanser oluyor bunu engellemek için şunu yapalım erken teşhis için şu gerekli falan. Hem oynayalım hem onca insana iletilen bu mesajla bir şeyler öğrenelim.Yok yani bu böyle olmaz arkadaşım.Böyle şeyleri seviyorum da kendi çapında eğlenmek oluyor.Her şey erkeklerin dikkatini çekmek için yapılıyor gibi.Aslında önemli bir konu bu meme kanseri lisede bu konuyla ilgili bir şeyler öğrenmiştim oradan biliyorum.Bu yüzden madem bu kadar yazdın sen de bir halt öğretmedin be ateş! Diyenler için de sadece elinizin altındaki nimeti kullanmanızı google a sorarak her şeyi öğrenebileceğinizi hatırlatmak isterim. Öğrenecekseniz öğrenin gençler! Sevgiler..

Bu Anı Unutma!


         Bu cümleyi sadece çok mutlu ve huzurlu olduğum zamanlarda kurarım. Çünkü öyle kalmayacağının farkında olur ve o anı olduğu gibi hatırlamaya çalışmak isterim genelde.‘Bu anı unutma çünkü bitebilir ve bir daha yaşanmayabilir.’ demek istiyorum aslında.  Öyle anlardan bazılarında abartıp kendime yandaşlarda bulurum - bana o mutluluğu huzuru yaşatmış ya da bunlara şahit olan biri olabilir- bu görüntüyü aklında tut derim hatta unutma bak soracağım diye de tehdit ederim. İçin de tedirginlik bile var. Bir de bu anı unutma nedir ya sanki söylemezsem unuturum. Hey allam!
Yine öyle bir an yaşadım aynı şeyleri içimden geçirdim birkaç gün sonra kendi kendime hatırlatmaya çalıştığımda ki o bu gün oluyor aklıma ne kadar garip olduğu geldi. Yani ne kadar ilginç mutluyum harika bir an yaşıyorum ama bunu unutmak ve bir daha yaşamamak adına tedirginim demek ki sadece mutlu olabildiğim bir an olmamış hep içine biraz da endişe katmışım. Yada endişe edebileceğim kadar güzel anlar yaşamışım ya da tam tersi.Bilmiyorum..Bir anormallik var.Bence bir ben değil tabi herkes böyle anlar yaşamıştır. Ama mesele o anın değerini bilmek olsa gerek. Sonuçta insanız o an harikaysa neden tadını çıkarmayayım da kendimi ayrıntıları düşünmekle boğayım? Ama yapıyorum hep yapıyorum ve aklıma gelen şeylerden biri; Sonradan pişman olmayacağım bir şey olmayacağını nerden bilebilirim? Oluyor. Ya o an beni mutlu eden bana milyon lira çıkmış olması da olabilir mesela. Aşırı sevinebilirim ben buna –kesin sevinirim- ama filmlerde görüyoruz deliler gibi para var ya tabi birden girdiğin ortamlar değişiyor farkında olmadan absürt insanlar çat diye hayatına giriyor sonrada bende para olduğu için paramın peşine düşüyorlar bir ton kötülüklerin içine sokuyorlar filan sonra parayla saadet olmaz ana fikri bir de hayatının içine edilmiş bir insan kalıyor elimizde. Buradan ne anlıyoruz başta paraya sevindim sonradan bütün kötülükler başıma geldi olabilirdi de olmayabilirdi de o yüzden misler gibi sevindin. Kısacası ben bunu şu şekilde çözdüm ‘Zamanında iyi olan hiçbir şeyden pişman olma!’ Öylede yapıyorum kolay kolay pişman olmuyorum çünkü saçma yaşarken iyiydi güzeldi sonradan üzülmek hayıflanmak neye yarar ki bu yöntemle hayatı yaşanabilir kılıyorum. Herkese de tavsiye ediyorum. ;) Aslında demek istediğim unutulmayacak anlar yaşıyoruz ama o anı olduğu gibi hatırlamak kimse için kolay bir şey değil çünkü o anı bozabilecek neler yaşıyoruz yaşanmışlıklar üzerine. Bu yüzden hafızamızda tuttuğumuz şeylerin yeni anılarımıza zarar vermemesi için arada bir reset atmak iyi olur yada en azından gülümseyerek hatırlayacak şekilde kalmasını sağlamak.
Çalış insanoğlu!sevgiler..